loader
İnsan Ve Yaşam Felsefesinin Sinir Uçları…

İnsan Ve Yaşam Felsefesinin Sinir Uçları…

İlahi imtihan açısından insanın yaptıklarına değer kazandıran şey, vasıflarına uygun olarak yaratıcısının varlığına inanmaktan ve onun bildirdiklerini kabul...

İnsan Ve Yaşam Felsefesinin Sinir Uçları…İnsan Ve Yaşam Felsefesinin Sinir Uçları…
Av. Sedat Çetinkaya
 
İnsan ; yüce yaratıcısı tarafından kendisine sunulan yaşam süresiyle sınırlı olarak, dünya isimli imtihan alanında bulunan ve hayatını sürdüren bir varlıktır.
 
İnsanın bir yaşam süresiyle sınırlı olarak bulunduğu bu dünyadaki amacının ise ; mücadele içine sokulduğu Şeytan’a ve nefsine karşı mücadelesinde başarılı olacak şekilde kendini geliştirmek ve bu yolda Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmek olarak tanımlanabilmesi mümkündür. 
 
İnsanın ulaşması gereken ilk bilinç evresini, yüce yaratıcısının varlığını idrak etmek oluşturmaktadır. Bu idrak gerçekleşmediği müddetçe, insanın ulaştığını zannettiği değerlerin ve medeniyet seviyesinin netice açısından büyük bir önemi yoktur. Zira insanının dünyada bulunma gerçekliği karşısında, yüce yaratıcısının varlığını idrak edemeyen medeni insanın durumu basitçe, temelsiz yükselen ve eninde sonunda yıkılacak süslü bir binaya benzetilebilir. 
 
İlahi imtihan açısından insanın yaptıklarına değer kazandıran şey, vasıflarına uygun olarak yaratıcısının varlığına inanmaktan ve onun bildirdiklerini kabul etmekten geçmektedir.
 
İnsanın yüce yaratıcısını idrakinden sonra ise önünde iki yol belirmektedir. Bu yollardan birincisini, yüce yaratıcının insana bildirdiği ilkeler doğrultusunda ve akıl - ilim çizgisinde yaşamak, diğerini ise yüce yaratıcıyla gönül çizgisi dahilinde bir irtibat kurarak, bu irtibatın gerekleri doğrultusunda yaşamı sürdürmek oluşturmaktadır.
 
Bu noktada önemli olan, aklın ve Allah sevgisinin çizdiği yolların seyrinde ; gerçeklikten kopmamak, kişisel bakış açılarının ve ulaşılan yaşam seviyesinin etkisiyle ilahi ve dini gerçekliği değiştirmeye yönelik fikri açılımlar yapmaktan kaçınmaktır. Bu konuda hataya düşenler, ya akla çok fazla güvenerek ya da ulaştıkları manevi mertebelerin etkisinde kalarak kibre düşmüşler, ilahi emirlerin oluşturduğu gerçeklikten saparak, bilinçsiz de olsa Fatiha suresinde belirtilen sapkınların ve gazaba uğrayanların yoluna dahil olmuşlardır.
 
İnsan, önce hareket edeceği alanın sınırlarını iyi bilmeli , dış etkilerle veya isteklerinin oluşturduğu algıyla, bu sınırları aşmaya da tevessül etmemelidir. Çünkü bu sınırların aşılması demek, imanın kaybına ve ebedi azap yoluna girilmesi demektir. İşte sınırlarını bilen insan, bu sınırlar dahilinde kendisini aklen ve ruhen geliştirmeye yönelmeli ve ölüm kendisine gelmeden önce Allah’ın rızasını kazanmaya matuf faaliyetler ortaya koymalıdır. İnsanın sınırlarını belirleyen şey ise Allah’ın insanlara gönderdiği son ilahi metin ( Kuran-ı Kerim ) , bu metni insanlara ulaştıran peygamberlerin söylediği sözler, yaşam biçimi ve uygulamalarıdır. 
 
Herşeyden önce insan, yüce yaratıcısına yönelik olarak ve daimi bir biçimde teşekkür duygusu içinde olmalıdır ve bu duyguyu hiçbir şart altında kaybetmemeyi de başarmalıdır. Zira imtihanın bir gereği olarak muhtemeldir ki insan, Allah’a isyan etme yani onun takdir ettiklerini kabul etmeme noktasında birçok defa test edilecektir. Bu noktada aklen ve ilmen cahil, ruhun de yetersiz olan insanın tavrı ; kader tecellisini kabul etmeme, şükretmeme ve Allah’ı inkara değin uzanan bir perspektifte şekillenecektir. 
 
Diğer taraftan insan, ne kadar itina gösterse de günahkar olan bir varlıktır. Bu durum insanının Allah’a yönelik olarak her zaman taşımak durumunda olduğu teşekkür (Hamd) duygusu yanında özür duygusunu da taşıması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Aslında insan teşekkür ve özür duygularını sadece taşımaktan öteye de bir şeyler yapmalı ve bu duygularını ifadeye çevirerek ; her daim Allah’a hamd etmeli ve özür beyanlarını da dile getirerek tövbe iradesini ortaya koymayı başarmalıdır.
 
Ayrıca insan, bu dünyada var olan ömrünün her an sona erebileceği , sahip olduğu şeyleri her an kaybedebileceği, ne yaşamının ne de sahip olduklarının aslında kendisine ait olmadığı bilincine erişmeli ve yaşamını bu bilinç dahilinde sürdürmeyi de sağlamalıdır. Böylece insan ; kestiği kurbanın dahi gerçek amacının, canı dahil herşeyi feda edebileceğini ve hiçbir şeye sahip olmadığını gösterebilme iradesini canlı tutmaya yarayan bir sunum olduğunu anlama yeterliğine de kavuşacaktır.
 
Yine insan, sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının aciz bir kulu olduğunun farkına vararak, tüm evrene karşı kibirden uzak bir bakış açısıyla hareket etmeyi ve hiçbir insanı yaşadıklarından dolayı kınamamayı, haksız eleştiriler yapmamayı, başkaları hakkında olumsuz konuşmalarda bulunmamayı, fitneye neden olacak şekilde davranmamayı da başarmalıdır. Nice insan vardır ki kibrin doruğunda bir yaşam sürdüğü halde kendisini alçakgönüllü zannetmekte, nice cahil de vardır ki alçakgönüllü insanları kınamakla ve yetersizlikle suçlamakla ömrü geçmektedir. 
 
İnsan, hak ve batıl mücadelesinin yaşandığı bu imtihan dünyasında, ilahi kurallar dahilinde üzerine düşen mücadeleyi ortaya koymalı ve bu mücadele yolunda her türlü kişisel fedakarlığı yapmaktan da asla kaçınmamalıdır. Çünkü insan, güttüğü davanın sahibinin Allah olduğunu ve ortaya koymuş olduğu mücadeleyi de Allah için yaptığını unutmamalıdır. Allah kendine dost olanları ve ne kadar dostluk güttüklerini hakkıyla bilen tek varlıktır. 
 
Nasıl ki lafta insanın dostu çok, icraatta yoksa,  Allah da kimlerin kendisine ne kadar dost olduğunu ; onların yaptıkları fedakarlık ve hazır oldukları fedakarlık seviyesiyle kaydetmektedir. İşte şehitlik bu fedakarlığın zirvesinde bir yer tuttuğu için Allah nezdinde de aynı şekilde karşılık görmüş bulunmaktadır. 
 
Bu bağlamda Allah rızası için mücadele yolunda bulunan insan, yüksek bir siyasi bilinç taşımalı ve siyasi duruşunun, devlet nezdinde temsili ve içinde bulunduğu toplumu şekillendirmesi için gerekli tavrı ortaya koymalıdır. İnsan bu tavrın, onun tüm inandıkları ve yaşadıkları üzerine bina edilen küresel bir birliğin parçası olduğunu ve bu husustaki iradesinin ; inancını, yolunu ve mutlak geleceğini etkilediğini bilmelidir.
 
Bu bağlamda insan ; bu dünyada kimlerle birlikte hareket ettiğini, kime ve neye hizmet ettiğini bilmeli, küresel birlik bilincinden ( Ümmet ) ve Allah yolunda mücadele ruhundan koptuğunda, kümülatif bazda batıl olarak adlandırılan canavara yem olacağının, ebedi ve mutlak bir cezanın muhatabı bedbaht bir varlık olarak damgalanacağının şimdiden farkına varmalıdır.
 
Allah’ın yeryüzündeki ordusu konumundaki Müslüman-Türk’ün küresel bir güç olarak dünyaya nizam vermeye başladığı bu dönemde ; 
 
nice büyük fedakarlıklarla yürütülen bu kutlu davaya omuz vermeyenlerin, birlikten ayrılmak için bahaneler üretenlerin, fitne ateşini harlayanların, kişisel çıkarlarını küfre karşı verilen mücadelenin önüne geçirenlerin, sapkınların- vasıfsızların- işbirlikçilerin ve vatan hainlerinin yolunda izzet, başarı ve kurtuluş arayanların, kendileri ne söylerse söylesin, iman nurundan nasiplendiklerini söyleyebilmek aklen mümkün değildir. 
İşte herkesin kendi durumunu ölçmesi için Halep oradaysa, bir arşın da buradadır…
 
Tüm dostlarıma sevgi ve saygılarımı sunar, şimdiden hayırlı Cuma’lar dilerim…
 
Antalya Gazipaşa Haberler Olarak Tavsiye Linklerimiz;
Bu Linkleri Tıklayarak Gazipaşada Âdet Ve Gelenekler ve Gazipaşanın Tarihi Ve Özellikleri Haberlerimizi'de İnceleyebilirsiniz…

 



Gazipaşa Haberler Not:
Eğer sizde mesleki haberinizin yada tarifinizin web sitemizde yayınlanmasını istiyorsanız; "Haberini Yada Tarifini Paylaş" sayfamızdaki kriterlere uygun bir şekilde uygun içeriklerinizi bize gönderebilirsiniz. Gazipaşa Haberleri internet sitesinde yayınlanan yazı, haber, röportaj, fotoğraf, resim, sesli veya görüntülü şair içeriklerle ilgili telif hakları www.gazipasahaberler.com 'a aittir. Bu içeriklerin iktibas hakkı saklıdır. İzinsiz ve "kaynak gösterilse" dahi iktibas olunamaz; hiçbir surette kopyalanamaz ve başka bir yerde yeniden yayıma konulamaz.


  • Facebook'ta paylaş

Bu Habere Yorum Yap

   
 
 

Benzer Haberler