Girdev Yaylası İzlenimleri-2
Ali YILDIZ
Girdev Yaylasından Sarnıçların Peşine.
Sağlam yayla havasında akşam da erken yatınca güzel bir uyku.
Sabah 6.30 da uyandım. Ortalık aydınlanmış ama kimse yatağından kalkmamıştı. Ortalıkta kuş cıvıltıları bir de ben. Elimi yüzümü buz gibi suda yıkayıp kendimi şokladım..
Biraz sonra kamp kurduğumuz yerin üst tarafında görkemli bir evin kadınlarından yaşlıca biri sabah benim uyandığım saatte ayaklanmış gezintiye çıkmıştı. Etraftaki canlı sayısı bu kadardı..
Kamp kurduğumuz yer genel itibari ile temizdi. Ancak etrafa saçılmış kâğıt parçaları, pet işeler, naylon torba artıkları gözümü rahatsız etti. Hemen işe koyuldum ve çevrede ne kadar atık varsa naylon torbalara doldurdum.. Çamura sağlanmış atıkları bile çekip çıkardım.
Tam üç koca torba atık birikti. Bunların hepsini önceden ateş yakılan ocağa istifledim ve uçuşmasın diye üstüne taş bastırdım. Buraya yakın bir belediye keşke buralara birkaç konteyner koysa. On beş veya 20 günde bir sefer bu atıkları topluca alıp götürseler göl çevresinde hiç kirlilik olmaz diye düşündüm, büyüklerimiz ne düşünür onu bilemem. Ellerimi sabunla tertemiz yıkadıktan sonra için ferahladı.
Makinamı alıp biraz fotoğraf çektikten sonra, pınarın başına geçip oturdum.
Aradan 15-20 dakika geçtikten sonra araba sesleri duyulmaya başladı. Sırasıyla kamp arkadaşlarım Erol ve eşi Ayşegül uyandılar. Arkasından Afacan uyandı. Erol itinayla demlik ve çaydanlık hazırlığını yaptı. Dün akşamki ciğer kebabını da çok güzel yapmıştı.. İşin çoğunu eşi Ayşegül yapsa da öğünme payı daima Erol’da. Bu sabah ben demleyeceğim çayı dedi. Çaylar demlenirken Ayşegül çok güzel bir kahvaltı hazırladı.
Ben Afacan’la çadırı topladık artık yolcu yoluna gidecekti. Afcanlar gezilerinde arabada yatıyorlar. Çadır ancak ilave gezi arkadaşı olduğunda açılıyor. Aracın arka koltukların söküp oraya iki kişilik bir yatak hazırladılar mı ohhh beş yıldız.
Çok güzel bir kamp ve dostluk kahvaltısı yaptık. Ellerinize sağlık Ayşegül ve Hamide.. Vedalaşıp yola koyulduk. Tam hızımızı almışken 500 m sonra sağda lahitler gördük. Afacan bunları fotoğraflayalım dedi. Yol yapılırken iş makinasına takılan kırık bir lahit var yol kenarında. Lahit taşında çok güzel doğal desenler ama maalesef parçalanmış. Hemen yanını da hazine soyguncuları kazıp para aramışlar.
Bazen küfrediyorum ama bu hayal işçilerindeki enerjiye de hayret doğrusu.. Nasıl da yorulmuyor, nasıl da vazgeçmiyorlar.. Yoldan 150 m yukarıda bir tepenin yamacında muntazam bir lahit var. Ona yöneldik. Buranın eski adı Kerdebota imiş. Girdev adı da onun bozulmuşu olmalı..
Gölün kıyısını takip ederek güney doğuya doğru yöneldik. 150 m kadar tırmandıktan sonra tepeden hem Girdev hem de arka yüzündeki Sıçaklı yaylası görünüyor.. Dik bir yamaçtan Sıçaklı yaylasına doğru iniyoruz. Solda bir kaya üzerine Ayşegül, seni hala seviyorum yazsını okuyup güldük ve resimledik. Sıçaklı Yaylası Kaş-Gömbe köylülerinin çıktığı bir yayla. Hayvancılık yapılıyor. Kısmen su kaynakları var. Ekin ekiliyor..
Ovayı boydan boya geçtikten sonra bir kavşaktan batıya tırmanıyoruz. Bu yol bizi Seydi Kemer köylerine ulaştıracak.
Tezli geçidine doğru çıkıyoruz. Tezli boğazı solunda Akdağ silsilesi, sağında Eren Dağı olmak üzere dar bir vadi. Muhtelif yerlerde davar ağılları var ve dağlarda sürüler.. Bu uzun geçit kar fırtınalarında ve tipide çok zor geçilen bir boğaz. Allah kimseyi yolda koymasın. Ölüsü bile bulunmaz burada donan insanın. Nitekim bu boğazdaki bir çoban çeşmesinin resmini paylaşınca Ramazan Kıvrak hemen altına döşenmişti:
Tezli belini alamadım kar diye
Çok yastıklar gucakladım yar diye…
Altına da “bizim yurtlara gelmişsin” yazdı. Evet dedim bu sefer destursuz geldik.
Biraz ilerledikten sonra solumuzda bizim âşık Yörük delikanlısının Ayşenur’a yazdığı ikinci nameyi okuyoruz:
Ayşenur, Üzümlü kekim, Uğur Böceğim, Bal Kız..
Gülüşerek yola devam ediyoruz.
Bu yolların nice hikayeleri vardır da yazan yok.
Biz şimdilik EVLİYA ÇELEBİNİN GEÇTİĞİ YOLU ikinci geziye kadar erteledik. Yeniden geleceğiz Bekle bizi Evliya..
Sütleğen, Şalba ve Karamık çalısından başka büyük ağaç olmayan bu boğazın sonlarına doğru sol yamaçtan inen bir Çoban Çeşmesinde durup nefeslendik. Çok belli ki burası bir Göç Yolu.. Afacan burada bir damacana doldurdu. Ben de fotoğraf video falan çektim. Çeşmenin karşısında güzel bir çardak var, köşk diyorlar. Söğütlerin gölgesinde dinlenmek isteyenler için güzel bir çardak. Biraz ilerisinde de mescit var. Tekeliler Hayratı, Tezli Mescidi yazıyor. Yeniden yola koyulduk.
Artık dağlardan ziyade kafamızda Afacanların daha önce görüp not aldıkları Sarnıçlar var. Beni de Sarnıç Dede ilan ettiler ya. Kim nerede bir sarnıç bulursa haber veriyor; “ bek seninki burada” diyerek. Biz de zamanımız yettikçe işaret edilen yerlere varıp hiç olmazsa bir selam veriyoruz..
İşte bu yüzden artık kafamızın yayla kompartımanının kapatıp sarnıç kompartımanını açtık. Değirmenci eşeği gibi hızlandık sarnıçlara doğru.
Yolun sağında solunda tabelalar var. Artık Muğla-Seydi Kemer topraklarındayız.. Pırnaz, Karapınar, Dereköy Mezgit Köyü, Sazak, Kıncılara kadar inmişiz Kıncılar rakım 174 yazıyor.. Sonra Girmeler, Tülübelen, Güneşli, Döğer, Camurköy, Kadıköy, Alaçat, Çaykenarı diye gittik. Ovadayız artık. Seki Çayı ve Eşen Çayı’nın oluşturduğu muazzam ovadayız. Neler yok ki bu ovada..
Ünlü LİKYA uygarlığının en önemli merkezlerinden birindeyiz.. Saklıkent, Sydima, Xantos, Patara, daha pek çok antikite.. Hava sıcak asfalt erimiş. Biz yorulduk hatta acıktık, ama sarnıcı, en azından Boğaziçi köyünü bulmadan yemek haram bize.. Bol bol su içiyoruz. Hamide hanım arkada termostan su servisine devam.
Hedefimiz Boğaziçi Köyü.
Orada Sarnıçlar var bizi bekliyor..
Ve Sarnıçlar
Devam Edecek...