Kopuk Hayatlar
Kara Çadırın Kara Evladı
Her yer dört duvar, evin-dairenin içinde zaten dört duvar arasındadır. Buda yetmezmiş gibi birbirine bitişik şekilde sıralanan, koca koca gökdelenler arasında, dışarıda da dört duvar arasında kalmıştır. Sadece bu dört duvarlar olsa yine neyse, birde üstüne tozu, toprağı, egzoz dumanı, arabaların, fabrikaların yada başkaca yakıt tüketir araç ve makinelerden kaynaklanan pis koku, is, duman vs birleşince şehirde insan boğuluyormuş gibidir.
Hani 3 kuruş fazla kazanç gibi bir sürü artısı, getiri varya şehrin, aslında bir sürü de götürüsü var. Etkisi şimdi yada ilerleyen zamanlarda ortaya çıkan sağlık sorunları. Mesela araba gürültüsü, nelere sebep olur bir bilseniz. Ve hemen belli olmayan, zamanla duymaz olduğumuz gürültü… Diğer taraftan dağlarda özgürce, sele serpe dolaşmaya, gezip tozmaya, gönlünce işini gücünü seve seve yapmaya alışmış özgür ruhlu kara çocukları böylesi bir sistemin içine, çarka mahkum etmek, kırsal kökenli birine yapılacak en büyük kötülük olsa gerek. Keşke kırsalında, dağlarında kalabilse, kazanç, gelecek, çocukların yarını vs kaygısı olmasa da, şehirdekinin aksine gönlünce, özgürce yaşasa dağlarında, kırında, ovasında…
Hayal dünyası aksine gerçek hayatta, ne kırına, köyüne dağlarına dönebiliyor, ne de şehirde kalıp, çarkın dişlerinden birisi olabiliyor. Olabildiği tek şey, çarkın keskin, ezici dişleri arasında, dişlerin zarar görmesini önleyici azıcık bir metal yağı, gres yağı. Kendisine, geleceğine, çoluğuna çocuğuna bir faydası olmuyor aslında, yıprandığı, yaşadığı mutsuzluk ve giden hayat, ömür yanına kalan tek karı. Ama ne hayallerle gelir, bilir misiniz?
Şehre gelecektir, hayal edemediği kadar kazanacak, zamanla kendi işini kuracak kadar birikim yapacak, gelirken satıp gittiği köyündeki her yeri ve her şeyi geri alacak. Dahası çoluğuna çocuğuna güzel işler kuracak, iyi bir gelecek ayarlayacak ve ömrünün kalan son deminde köyüne geri dönüp, yarım bıraktığı işlere daha dün bırakıp gitmiş gibi, zevkine, hobi niyetine kaldığı yerden devam edecek, hem de hiç bırakıp gitmemiş gibi…
Süregelen hayatlar, iyisiyle kötüsüyle devam eden, devam etmek zorunda olan. Refah düzeyi yüksek, geliri iyi olanın aksine yokluk içinde, kıt kanaat, sefalet dolu fakat iki tarafta birbiriyle bağlantılı ve ilişkili olmasına rağmen kopuk hayatlar.
Kopuk Hayatlar
Bir eli yağda, bir eli balda, toz pembe ve hani derler ya eli sıcak sudan soğuk suya değmeyen tarzda olanlar. Öylesi yoksa dahi yakın olanlar ne şanslı değil mi? Tabi gerçekte ne kadarının böyle olduğu ayrı bir konu ama asıl mesele yokluk içinde olan hayatlar. Ki yokluk içinde, kıt kanaat olan hayatların çoğu, tarım, bağ bahçe vs işleri ile destekleyerek ayakta durmakta, buralarda harcanan emekleri, ömürleri hiçe sayarak.
Yokluk içinde olan, kıt kanaat geçinen sefalet dolu süregelen hayatlar, zar zor geçinmekte, neredeyse boğaz tokluğuna hayatlar sürmektedir. Bırakın birikim yapıp, fazladan kazanç elde etmeyi, günü kurtarıp bir kuru ekmeğe, bir katığa razı olan kimselerdir. Elden emekli, bir veya birkaç gün çalışmasa, yiyecek ekmeği olmayan, ele güne muhtaç kalanlardır. Geçinmek denirse, boğaz tokluğuna bir yerde kiracı, yevmiyeci ya da icarcı halde yaşarlar. Bırakın fazladan kazanmayı, bir sigorta garantisi olmadan, günlük veya haftalık kazandığıyla hayat sürmeye çalışan, kendinin, ailesinin ve çocukların yiyecek, giyecek, okul gibi ana masrafları karşılamaya çalışan, gayret eden insanlar.
Böylesi kopuk hayatlar, çoğu zaman bakkala vs borçla girer ve genelde cepten yiyerek, ay sonu, sezon sonu ödemeye borçlanırlar. Garanti kazanç yokken üstüne üstlük hayali bir kazançtan gelecek 3-5 kuruşla borçlanarak geçen ömürler. Borçlanarak geçen ömürler, babadan kalma tarladan gelen buğdaydan elde edilen unla, ekmekle veya bağ, bahçede yer alan üç-beş kök üzüm veya meyve fidanından elde edilen zeytinle, üzümle, pekmezle, cevizle ya da başkaca meyveyle desteklenir.
Bazen biraz ek bir kazanç olur, çocuklara kılık-kıyafet, sofraya fazladan bir tat, katık olur. Öylesi ek kazançla desteklenmezse ömür mü geçer öyle. Yoksa ne yapsın, geçer. Mecbur bir yerde. Var mı başka çare? Bir de anadan babadan kalan bir şeyi olmayanlar var…
Kıt kanaat geçen ömürler, hep bir arayış içerisinde, çoğusu şehre gelir. En azından sigortalı bir iş olsun. Eş ve eli iş tutan çocuklar da işin ucundan tutup destek olursa bir nebze nefes alırım ümidiyle. Ama nereden bilsin şehirde hayat daha zor, her şey ateş pahası. İşe gidip gelmek günlük 10TL’den aylık 250-300 lira. Ev kirası, yakıttır derken mutfak kan ağlıyor. Bakır kaynamıyor, su kattıkça çorbalaşan yemekler. Öyle salatası, çorbası, ana yemeği, tatlısı vs hak getire, yokluk içinde hayatlar.
Çok mu abarttım, yok mu öylesi diyorsanız, sizler şanslı kişilersiniz ya da mühitiniz çok iyi. İşte dediğim de tam bu, bir taraf böyleyken diğer taraf yokluk içinde, zorluklarla kıt kanaat, sefalete sabreden ve daha nicesiyle KOPUK HAYATLAR velhasıl… Yine de kalın sağlıcakla.
Kaynak: cadirdansehre